Şubat ayında yaşanan deprem hadisesinden sonra sürdürülebilir ve depreme dayanıklı yapılar fazlasıyla gündem oldu. Öyle ki birçok firma depreme dayanıklı ya da Japonların icadı diye yeni ürünler ve uygulamalar piyasaya sürüp kâr yarışı başlattı.

Betonarme yapılarda binanın yıkılmasına sebep olacak çok kritik hatalar vardır.

Okullarda, "Betonarme" ya da "Deprem Mühendisliği" derslerinde bunların eğitimi verilir. Projeler hazırlanırken statik hesap yapan programlar deprem yönetmeliğine göre dizayn edildiğinden olası mühendislik hataları program üzerinden uyarı vermektedir.

"Kısa kolon etkisi" denilen olay kesinlikle depremde kırılacak olan bir kolon imalatı yapmaktır.

Kısa kolon denince akıllara yüksekliği az olan bir kolon gelmesin. Arama motoruna "Kısa kolon etkisi" diye yazılırsa Japonların konuyla ilgili daha önce yaptığı çok faydalı bir video ile karşılaşabiliriz. Bahsettiğimiz yanlış uygulama videoda gösterilen binada bilinçli olarak yapılmış ve deprem etkisi altında gözlemlenmiştir. İstisnasız kısa kolon olarak imalatı gerçekleştirilen tüm kolonların kırıldığı bu videoda görülüyor.

Yapıda kirişin kolondan daha güçlü yapılması ya da taşıyıcı elemanın içerisindeki beton ve demir oranının doğru ayarlanmaması

Demirin eksik atılması olayından bahsetmiyoruz, aksine konumuz demirin fazla atılması.

Evet bu bir mühendislik hatasıdır. Demirini fazla atılması istenmez. Demir ile beton arasında bir denge vardır. Olası bir kırılma anında demirin betondan daha zayıf olması istenir. Yani beton kırılmadan önce demir tüm sınırlarını zorlar, taşıyamayacağı bir yük sınırına ulaşınca da önce demir akar (incelip kopma olayı). Belli bir süre beton dayanmaya devam eder. Demirin aktığı senaryoda taşıyıcı elemandan gelen ses oradaki elemanın göçeceğinin habercisi olur. Bunun tam aksi bir senaryoda ise beton kırılır ve demirin orada asılı kalmasının hiçbir manası kalmaz.

Kirişin kolondan daha güçlü yapılması ile ilgili hatadan bahsedelim. Kirişler üzerinde bulunan döşemenin yükünü taşırlar. O da bulunan eşyalar, beton ve demirin kendi ağırlığı, kaplamalar ve sair diğer ağırlıklar.

Tüm bu yükler kirişler aracılığıyla kolonlara aktarılır. Kolon ve kiriş birleşiminin olduğu noktalar bu yüzden çok önemlidir. Deprem anında en çok zorlanan noktalar buralardır. Bu yüzden genellikle birleşim noktalarının olduğu bölgelerde projeye üst ilave demirler konulur. Ne kadar dayanıklı yapılırsa yapılsın olası bir kırılma senaryosuna göre tüm hesaplar yapılır. Kolonun güçlü, kirişin güçsüz olduğu senaryoda kolon kiriş birleşim noktasında kirişin olduğu taraf kırılır. Bu kirişin kırılması, o kirişin yükünü taşıdığı sağındaki ve solundaki iki odayı etkiler. O iki odanın döşemeleri artık kırılabilir çünkü onların yükünü taşıyan kiriş artık görevini yerine getiremiyordur.

Ama bu kirişin kırılması herhangi bir domino etkisi yapmaz. Kendisinden ayrıldığı kolonu da alt katları da üst katları da etkilemez.

Kolonun kırıldığı senaryoda ise o kolonun dört tarafında da kirişlerin bulunduğunu düşünelim. Bu dört kiriş boşa düştüğünden çevredeki dört oda da tehlikeye girer. Ayrıca bu kolon binanın en üst katına kadar devam ettiğinden o sıradaki en üst kata kadar çıkan tüm kolonlar artık işlevini yitirmiş olur. Bu da binanın deprem anında yıkılmasına sebep olur.

Bu bahsettiğimiz mühendislik hataları öngörülmüş ve deprem yönetmeliğinde bu tarz imalatların önünce geçecek kurallar konulmuştur. Hatta Türkiye'de bir deprem yönetmeliğine ihtiyaç olduğu öngörüldüğünden 1984 yılında bir deprem yönetmeliği hazırlanıyor. Bu deprem yönetmeliğinin devreye girmesi için de 2000 yılındaki Marmara depreminin yaşanması gerektiğinden 16 sene bekledi.

Günümüzde betonarme ve çelik yapılarla ilgili hesaplamalar öyle bir seviyeye gelmiş ki kullanılan malzemeler tanımlanarak yapılacak imalattaki hangi noktanın kaç santimetre sehim yapacağı çok kolay bir şeklide öngörülebiliyor. Yani örnek olarak binadan dışarıya gölge yapması için güneş kırıcı bağlanacaksa bu güneş kırıcı imalatı için kullanılacak profillerin kalınlığı ölçüleri ve saire tanımlanınca o malzeme ile yapılan imalatta güneş kırıcının en uç noktasında kaç santimetre aşağıya doğru esneme olacağını önceden program söyleyebiliyor. İmalat sonrası da aynı rakam ölçülerek tespit edilebiliyor.

Her malzemenin kendine has özellikleri vardır



Isıl genleşme katsayısı, ısı geçirimliliği, basınç dayanımı, akma dayanımı, çekme dayanımı, esneklik değerleri (Elastise modülü) gibi birçok özelliği vardır. Betonarme ve çelik yapılar derslerinde bu işin temeli öğretilse de esasında bilgisayar programları işi çözüyor. Sistematik bir şekilde hazırlanmış statik hesap programlarına malzemeyi tanımlayarak istenilen dayanıma sahip, istenilen amaca uygun yapıları projelendirmek mümkün. Eğer projelendirmelerde yönetmelikte geçen hesap tasarım esasları referans alınmazsa, rastgele binalar projesiz inşa edilse imalatı biten binaların azami çoğunluğu depremde yıkılır ya da ağır hasar alırdı. Hatta yönetmelik Japonların sismik izolatörüne de gerek bırakmıyor. Kahramanmaraş'ta tek bir tabağın bile yere düşmediği porselen dükkânı haber olmuştu. Deprem üssü olmasına rağmen binada en ufak bir hasar olmamış. Bu binayı inşa eden müteahhit, projeci, mühendis, usta, kalfa, yapı denetim artık emeği geçen her kim varsa diğer tüm binaları da bu insanlar inşa etmiş olsaydı Japonya'daki depremler gibi hiçbir bina yıkılmadan deprem aşılabilirdi. Sismik deprem için mükemmel bir yapı elemanı olsa dahi projelendirme ve uygulama anlamında yönetmeliğe uymuş olmak gerçek manada yeterli olacaktır.

Geçmişte taştan ve ahşaptan yapılar yapılırdı. Bilgisayar programlarının olmadığı o dönemden günümüze Efratas'ın Ayasofya'sı ve Mimar Sinan'ın Selimiye'sinin ulaşabilmesi o yapıların da gerekli hesaplamaların yapılarak depreme dayanıklı bir şekilde inşa edildiği veya gerekli tadilatların doğru şekilde hesaplanarak gerçekleştirilmesinden kaynaklanıyor.

Hesabı yapılmamış bir yapı kesinlikle ilk sarsıntıda hasar alır böyle asırlara kafa tutamazdı



İşin özü işi kitabına uydurmaktır. Okullarda betonarme ve çelik yapılar derslerinin verildiğini söylemiştik. Tüm mühendislik öğrencileri mutlaka genel alan dersleri dışında birebir konusu betonarme ve çelik yapılar olan en az beş ders görüyorlar. Herkesin betonarmeye aşina olması ve iş gücü temininin kolay olması güvenli betonarme yapıları inşa etmeyi mümkün kılıyor. Fakat Malatya ve çevresinde yıkılan kerpiç evlerin hiçbirinin inşasında herhangi bir hesap yapıldığı söylenemez. Okullarda da bunun eğitimi verilmiyor. Bu alanda usta ekipler bir yana konuyla alakası olan birilerini bile bulmak çok zor.

Demek istediğimiz o ki kerpiç çürüktür, dayanıksızdır diye bir şey yoktur. Yıllardır kerpiç yapıların hesap tasarım esaslarını bilen tek bir mühendis ile bile karşılaşılmadı. Bu işi firma olarak, kurumsal olarak yapan kimse de yok. Sadece köylerde insanlar körü körüne bu yapıları inşa ediyorlar ve neyi nasıl yapmaları gerektiği ile ilgili de hiçbir fikirleri de yok.

Bir inşaat mühendisi şu anekdotu paylaşıyor: "Bir mühendis olarak da Maraş depremi sonrası insanların hasar alan evlerinin fotoğraflarını inceleyip yorumluyordum. Gelen her fotoğrafa mutlaka yorum yapıp hasarın neden kaynaklandığı ile ilgili detaylı bilgi verebiliyordum. Fakat bir gün çok iddialı konuştuğum bir dostum Malatya'da bir kerpiç evden fotoğraf atınca tek bir kelime bile konuşamadım ve danışabileceğim konuyla ilgisi olan tek bir meslektaşım bile yoktu."

Anlatılan şeyler biraz hayali gelmiş olabilir, çünkü bunları anlatan kişinin de kerpiç yapılarla ilgili bilgisinin olmadığı itirafı kendine olan güveni sarsıyor olabilir. Bu yüzden isterseniz tarihten günümüze ulaşmış birkaç kerpiç ev hakkında bilgiler paylaşarak olayı somutlaştıralım.

Geçmişten günümüze kerpiç evler



Birinci örneğimiz Mali'de bulunan 13. Yüzyılda yapıldığına dair belgeler olan Djenne Büyük Cami. 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak kabul edilmiş. 1834 yılında yıkılmış olsa dahi bu cami asırlarca ayakta kalabilmiş. Kerpiç denince aklımıza sadece tek katlı gecekonduya benzer evler gelmez artık.

Bir diğer örneğimiz de yine UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Yemen Hadramut evleri. Ev deyince daha önce de dediğimiz gibi akla tek katlı evler gelmesin. Bu evlerin yaklaşık 500 kadarı 5-11 kat arası olan evlerdir. Yaklaşık 1700 yıllık olan Şibam şehrindeki evlerin çoğu 16. yüzyıldan kalmadır. Dünyanın ilk apartmanları betonla değil kerpiçle yapıldı. İlerleyen yıllarda kerpiç hesap tasarım esaslarının öğrenilmesi ve iş kolu haline gelmesi halinde depreme dayanıklı, doğal ve sürdürülebilir kentlerin inşa edilmesi mümkün olacaktır. Aksi durumda yapı ömrü 50 ile 100 yıl arası olarak kabul edilen betondan yapılan şehirler ile devam edilmesi durumunda 50 yıllık döngülerle şehirler inşa edilecek, 50 yılı dolunca döküntüye dönüşen bu kentlerin etrafında yeni bir halka olarak 50 yıl sonra döküntü haline gelecek yeni binalarla devam ederek suda yayılan dalgalar gibi genişleyen, genişledikçe kaybolan, hiçbir şekilde medeniyete dönüşemeyecek yıkıntılar bırakacağız torunlarımıza.

Ve bunu sadece az arazi maliyetiyle daha yüksek katlar çıkıp daha çok satış ile daha fazla kâr elde etme hırsımızdan dolayı yapıp diğer her alanda olduğu gibi medeniyetimizi de kapitalizme kurban etmiş olacağız. Depremde hayatını kaybeden insanlarla beraber farklı mecralarda farlı kurbanlar da vermiş olacağız. (İLKHA)