Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki uzak ve yakın kavramlarının bir birine karıştığını görüyoruz. Daha doğrusu bunu fark etmemek mümkün değildir. Çünkü Dünyanın uzak bir köşesinde meydana gelen bir olay yine ondan kilometrelerce uzak başka bir ülkenin vatandaşı tarafından kendi komşusunun başına gelmiş bir olay gibi yakından takip edilebiliyor. Bunun yanında yanı başındaki komşusunun başına gelen bir olay sanki kilometrelerce uzaktaki başka bir ülkenin vatandaşının başına gelmiş bir olay gibi kendinden uzak görülmesinin de mümkün olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Sizce de bu durum çok ama çok anormal bir durum değil mi? Çünkü birinde uzak ama yakınlık söz konusu diğerinde ise yakın ama uzak olma durumu söz konusu… Bu durum yıllar önceki insanlar için hayal bile edilemezken günümüzde normal bir hal almış durumda. Çünkü insanlar bu durumu yadırgamıyor. Yadırganmayan bir husus neden anormal görülsün ki…
Yazı başlığının en garip kısmı ilk kısmıdır. Çünkü yakın bir şeyin uzaklaşması insan fıtratına ters bir durumdur. Düşünün ailenizden birinin başına bir musibet geliyor ama aile bağları o kadar zayıflamış hatta bitik bir durumda olduğu için aileden biri değilmiş gibi kendini olaydan uzak gören ve mevcut tavrından memnunmuş gibi davranan insanlar var bu dünyada. Yani, çok uzak diyardaki bir ailenin başına gelmiş gibi meseleye bakıyor hatta kendi ailesinden değilmiş gibi davranan insanların yaşadığı bir dünyadayız maalesef. Tabi bu imtihan mekânı olan dünyanın kabahati değildir. İmtihana tabi tutulan insanın kabahatidir. Çünkü insanlarımızın ağzına dolanan biri söz vardır; “ kötü bir zamanda yaşıyoruz” hâlbuki kötü olan zaman değildir kötü olan o süreci kötüye kullanan insanoğludur.
“Yakın ama uzak” meselesi sadece insanların sosyal hayatları içerisinde olan bir durum değildir. Bu durum günümüz insanının kendisine şah damarından dahi daha yakın olan ölümü de kendisinden uzak görmesinde de söz konusudur. Her an ölme ihtimali olan bir insanın bunu “ölme ihtimalim yok” deyip yaşaması gibi çok yakın olan ölümü kendisinden çok uzak görmesi de “yakın ama uzak” meselesinin belki de en açık, en somut örneğidir.
“yakın ama uzak ” meselesinin sebebi insanın bireyselleşmesi ve buna bağlı olarak toplumsal bir varlık olduğunu unutmasıdır. Son yıllarda da dikkat edilirse 1+1 evler ciddi bir şekilde rağbet gördüğü için çoğalıyor. Hâlbuki 1+1 olan bir eve aile sığamaz, ancak bir kişi yaşar. Adı üstünde 1+1 yani bir kişi yaşabilir. Kişi 1+1 bir eve yerleşip insanlardan uzak kalmayı tercih ediyor. Bu şekilde sorunlarının azalacağını sanıyor. Yakınken uzak kalmayı çare olarak görüyor. Hâlbuki toplumsal olan bir varlığın ilacı yalnızlaşma değildir. Belki kısmi olarak fayda verir ki o da kısa süreli olması kaydıyla faydası hâsıl olan bir durumdur. Uzun süreli oldu mu fayda yerine Zaralı sonuçlar doğurur. Dolayısıyla “yakın ama uzak” kavramı belki geçmişte de var olmuştur ama böylesine şahitlik ettiğini düşünmüyorum.
Başlığın diğer kısmı olan “uzak ama yakın” ise faydaları çok olan bir husustur. Dünyanın bir ucundaki Müslüman’ın başına gelen üzücü bir hadisenin diğer uçtaki Müslüman tarafından acısının paylaşılması kardeşinin derdiyle dertlenmek açısından gayet insani ve İslami bir durumdur. Ama “uzak ama yakın” hususunun da ölçülü olması gerekir. Çünkü dünyanın bir ucundaki kardeşinin derdiyle dertlenen bir Müslüman’ın yanı başındaki din kardeşinin vaziyetinden bihaber olması da insanın sosyal öncelikleri açısından uygun değildir. Nitekim peygamber efendimiz “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyerek aç olan komşunun yakınlığını temel almıştır. Aç komşuyu geçip uzaklardaki komşuyu doyurmaya çalışmak iyi niyet ile izah edilebilir ama usule aykırıdır.
Hâsılı kelam, “Yakın ama uzak olmayalım, uzak ama yakın olalım” böylesi dünya ve Ahiret hayatımız açısından daha hayırlı olacaktır.
0 yorum