Malumunuz olduğu üzere seçim sürecindeyiz. Seçim sürecinde olmamız hasebiyle gündemde siyaset ve siyasetçiler vardır. Bu süreçte buna mukabil siyasetçilerin dikkat etmeleri gereken hususlar da var. Bu hususların başında ise şüphesiz nerde, nasıl konuşulacağının bilinmesi meselesidir. Bu vesileyle konu hakkında bir derlemede bulunduk. İnşallah istifade edilir.

Günümüzde insanî münasebetlerde yaşanan pek çok sıkıntı, dilin yanlış kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Zira dil, hayrın anahtarı olabileceği gibi, doğru kullanılmadığında şerre de anahtar olabilir. Bunun için dilimizin kalplere batan bir diken olmamasına çok dikkat etmemiz gerekir. Nitekim büyüklerimiz; “Kılıç yarası tedavi edilebilir, dil yarası tedavi edilemez.” demişlerdir.

Dolayısıyla konuşmadan önce düşünmek, sözün varacağı noktayı iyi hesaplamak gerekir. Zira konuşmak, eline bir taş alıp atmak gibidir. O taşın nereye düşeceğine dikkat etmelidir.

Peygamber Efendimiz (sav) de bu husus ile ilgili:“Özür dilemeni gerektiren bir sözü söyleme!” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce)

Söylenmiş bir söz, yaydan çıkmış bir ok gibidir; bir daha geri dönmesi mümkün değildir. İnsan, söylemeden önce sözünün hâkimi iken, söyledikten sonra onun mahkûmu olur. Söylenmemiş bir sözü her zaman söyleme imkânı vardır. Fakat söylenen bir sözü de süreklimüdafaa etmek veya hesabını vermek gerekir.

Kâmil müminler, evvelâ söyleyecekleri sözün fayda verip vermeyeceğine dikkat eder, kendilerine veya muhataplarına zarar verecekse sükûtu tercih ederler. Ayrıca, hangi sözü hangi seviyede ve nasıl söyleyeceklerine de hassasiyet gösterirler.

Fars Edebiyatının meşhur şairi Şeyh Sadi:“Gün görmüş, tecrübeli, hikmet ehli, olgun bir insan ilk önce düşünür, sonra söz söyler. Sen de düşünmeden söze başlama. İyi konuş, geç konuşsan da bir ziyanı yok. Önce düşün, sonra gerektiği kadar konuş. Başkaları seni susturmadan sen susmasını bil…”

Hazret-i Ebû Bekir (ra) ne güzel uyarıyor:

“Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini iyi düşün!”

Mü’min, feraset sahibi olmalı, konuşma üslûbunu muhatabına göre ayarlamalıdır. Zira bir kimseyi sevindiren bir davranış, bir başkasını üzebilir. Dolayısıyla muhatabının psikolojik durumunu tespit edebilmek ve iki üç merhale sonrasını düşünerek söz söylemek gerekir. Yani en sonda söylenecek bir sözü en başta söylememek gerekir. İnsanlar da daima böyle feraset sahibi kimselerin nasihat ve beyanlarına hayran olur ve güvenirler.

Bunun içindir ki Efendimiz (sav) insanlara ilgi duyacakları konulardan bahseder ve muhatabının idrak seviyesine göre konuşma üslûbunu ayarlardı. Bir bedevîye, onun anlayabileceği temel esasları tebliğ eder; sahabelerine ise onların anlayabileceği sır ve hikmetleri naklederdi. Söz konusu mesele ile ilgili Peygamber Efendimiz (sav):“Ey İbn-i Abbâs! İnsanlara akıllarının almayacağı bir söz söyleme. Zira böyle yapman, fitneye düşmelerine sebep olur.” buyurmuştur. (Deylemî)

Hazret-i Mevlânâ da âdeta bu hadis-i şerifin şerhi mahiyetinde: “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma!” diye nasihat etmiştir.

Konu ile ilgili Peygamberimiz ve Muaz bin Cebel arasında geçen şu diyaloğu da aktaralım;

Bir gün Resul-i Ekrem devesinin üzerinde, arkadaşları da O’nun önünde gidiyorlardı. Muâz bin Cebel:

“–Ey Allah’ın Elçisi! Siz’i rahatsız etmeyeceksem, yanınıza yaklaşmama izin verir misiniz?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz izin verince Muaz (ra):

“–Canım Sana feda olsun, yaResulallah! Cenab-ı Mevlâ’dan niyazım, bizim emanetimizi Sen’den önce almasıdır. Allah göstermesin ama, sen bizden önce vefat edersen, Sen’den sonra hangi ibadetleri yapalım?” diye sordu.

Hazret-i Peygamber bu soruya cevap vermedi. Bunun üzerine Muaz:

“–Allah yolunda cihat mı edelim?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz:

“–Allah yolunda cihat güzel şeydir; ama insanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” buyurdu.

“–Yani oruç tutmak, zekât vermek mi?”

“–Oruç tutmak, zekât vermek de güzeldir.”

Muaz, bu minval üzere insanoğlunun yaptığı bütün iyilikleri sayıp döktü. Resul-i her defasında: “İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” buyuruyordu.

Muaz:“–Anam-babam sana kurban olsun, insanlar için bunlardan daha hayırlı olan nedir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz ağzını gösterdi ve:“Hayır konuşmayacaksa susmak.” buyurdu.

Muâz: “Konuştuklarımızdan dolayı hesaba mı çekileceğiz?” diye sordu.

Bunun üzerine Resulullah) (sav)Muaz’ın dizine hafifçe vurarak ona şunları söyledi:“Allah hayrını versin ey Muâz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzura kavuşunuz.” (Hâkim)

Dolayısıyla mümin, söylemiş olduğu sözlerin ilâhî kameralar tarafından daima kaydedildiğini asla unutmamalıdır. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.(Kaf, 18)

Bu dünyada her sözümüzden dolayı hesaba çekilmesek bile, ahirettemutlaka hesaba çekileceğiz. Bu yüzden ağzımıza giren lokmalar kadar ağzımızdan çıkan sözlere de ciddiyetle dikkat etmemiz şarttır. Yine bu hikmete binaendir ki, Kur’an-ı Kerîm’de, söz söyleme adabına, yani nasıl konuşulup nasıl konuşulmayacağı hususuna büyük ehemmiyet verilmektedir.

Allah (cc) siyasetçilerimizi ve idarecilerimizi, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimselerden eylesin. Âmin…