Ey imamlar, dirilmenizin vakti gelmedi mi?

Abone Ol

İnanın, bazen toplumu anlamakta güçlük çektiğini ifade eden insanları ben anlamakta müthiş bir zorluk yaşıyorum. Toplumlar, yaşadıkları sistemlerde kendileri için rehber olarak gördükleri insanların davalarına inandıklarında, canları pahasına mücadele ederler. Bu hakikati tüm ideolojiler, dinler ve yaşam sistemleri için düşünebiliriz.

Bugün rehberler olarak kabul ettiğimiz imamlarımız suskunken, halkın sessizliği neden anlaşılmasın ki?

Hepimize soruyorum: Bugün dünyaya baktığımızda, “İslam ülkeleri” olarak anılan 57 devletin tamamında, yüceliğini iliklerimize kadar hissettiğimiz Gazze ve Yemen dışında kalan tüm devletler sınıfta kalmamış mıdır? Hatta son iki yılda aynı basiretsizliği, aynı korkaklığı tekrar edip insanlık namına tüm değerlerden uzaklaşmamışlar mıdır?

Allah Teâlâ, Tevbe Suresi 39. ayet-i kerimeyle bizleri zaten uyarmıştır:

Esteuzubillah

"Eğer topyekûn seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir. Siz savaşa çıkmamakla O'nun dinine zerre kadar zarar veremezsiniz. Çünkü Allah, her şeye kadirdir." (Tevbe/39)

Bu ayete binaen; Allah bizleri kaldırıp yerimize batı toplumlarını İslam ile şereflendirerek getiriyor olabilir. İslam toplumlarının sessizliği, bu durumu gözler önüne sermeye devam ediyor. Ve bu tablo bizim için çok ama çok korkunç ve üzücü olmalı değil mi?

Toplumun belli bir kesimi olarak, İslam beldelerinin yöneticilerine çağrı yapmayacağım. Zira onlar maalesef şu an sağır ve dilsizdirler. İki yıla yakın süredir Gazze halkının çığlıklarını duymayan, çocukların açlıktan ölümlerini yanan, parçalanan bedenlerini görmeyen, anne karnında hedef alınarak hayata gözlerini açmasını dahi hazmedemeyen katil terör yapılanmasına fiiliyatta göz yuman yöneticiler, ayetin ifadesiyle sağır ve dilsiz değilse nedirler? Bu sebeple, sağır ve dilsiz davrananlara çağrı yapacak bir akılla hareket etmeyi zul olarak görürüm. Allah onlara hak ettiklerini elbette verecektir.

Benim asıl merak ettiğim şudur: İslam'ın emirlerini, peygamberlerin varisleri olarak insanlara taşıması gereken; adaleti, iyiliği, zulme uğrayanı da zulmedeni de uyarması gereken; ve bu görevleri yerine getirirken hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaması gerekenler kimlerdir?

Elbette imam hatiplerdir.

Ey camilerde her hafta bizlere Nahl Suresi’nden ayetler okuyan, “Ezilenlerin yanında olunması gerekir!” diye haykıran imam efendiler! Asıl mücadele adamları sizler olmalı değil misiniz?

Size sizlerin bize anlatması gereken ayet ile soruyorum:

Esteuzubillah

‘’Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.’’ (Tevbe/38)

Evet hakikaten bu ayeti kerimeye verebildiğiniz bir cevap var mı? Merak ediyorum.

Hiç mi dikkatinizi çekmiyor? İnsan hayatını kurtarma gayesiyle çalışan doktorlar sadece görevlerini yerine getirmekle kalmayıp “Her hayat kıymetlidir” diyerek meydanlara çıkıyorlar. Öğretmenler, okullarında etkinlikler düzenliyor; Gazze’yi gündemde tutuyorlar. Bu çabaların medyaya yansımalarını birlikte görüyoruz. Toplumun üç temel ayağı olan hekimler, öğretmenler ve imamların önemini anlatmama gerek yok.

Ancak size ne oldu da, peygamberlerin varisi olduğunuzu iddia ederken meydanlarda birlik olamıyorsunuz? Öğretilerini öğrettiğiniz peygamberler bu hâlinizi görse ne derlerdi?

Yeter artık! Giyin cübbelerinizi ve Toplum önünde adaletin sesi olmak için çıkın meydanlara. Sizlerin adım attığı her yere halkın akın edeceğini çok iyi biliyorsunuz. Çünkü halk sizi menfaat ehli değil, Allah’ın dininin temsilcileri ve peygamberlerin varisleri olarak görüyor. Bu yüzden sadece minberden değil, mücadele meydanından da hakikati haykırmanızı istiyor. Halk sizi meydanlarda görmek istiyor.

Bu çağda sadece “namaz kıldıran memurlar” hâline dönüştüyseniz ve artık ne zulümden, ne adaletten, ne ümmetten bahsedemiyorsanız, çıkarın o cübbelerinizi. Aksi hâlde sizler imam değil, bu dünya düzeninin memurları olursunuz.

Yok, eğer cübbeleriniz omuzlarınızda hakkı haykıracaksanız, bilin ki toplumlar şeriat ekseninde söyleyeceğiniz her sözü boyunları kıldan ince bir tavırla dinleyecektir. Yeter ki hakikat için ayakta durun.

Meydanlar İslam âlimleriyle dolduğunda göreceksiniz ki, bu sözler sadece toplumu değil, insanlığın vicdanını da harekete geçirecektir.

Unutmayın! Suskun imam, mazlumun celladına ortaktır.

İslam, zalime karşı susmayı büyük bir günah sayarken; katliamın yaşandığı bir coğrafyayı görmezden gelen ya da sadece izin verildiği kadar görebilen rehberler olursanız, kaybedersiniz. Soruyorum: İnsanlara hakkı göstermemek, zulmü durdurmak için mücadele etmemek; dinin özüyle alay etmek değilse nedir?

Bir anektodla yazımı noktalayacağım:

Yıllar önce, ilahiyat fakültesinden mezun olan bir arkadaşımın babası, oğluna şöyle demişti:

“Oğlum, neden namaz kılmadığını anlamakta zorlanıyorum. Sen bu işin okulunu okudun. Benim bildiğim kadarıyla ibadetlerini bizden daha iyi yapman gerekir. Ama sen kulluk görevlerini yerine getirmiyorsun. Eğer bildiğin bir şey varsa bize de söyle, biz de yapmayalım. Yok eğer gafletteysen, bu hâlinden vazgeç ve kulluk görevlerini yerine getir.”

Şimdi bu sözden yola çıkarak soruyorum:

Ey imam hatipler! Sizler, peygamberlerin varisleri olarak hakikatleri bizden daha iyi bilen kişilersiniz. Eğer zulme karşı sessizlik şeytanlık değilse, söyleyin biz de susalım! Ama hayır, zulme ve haksızlığa karşı susmak “dilsiz şeytanlıktır” diyorsanız; şeytanlara karşı siper olacak adımları siz atın!

Gazze başta olmak üzere, zulmün yaşandığı tüm coğrafyalarda halkın bilinçlenmesi ve yöneticilerin harekete geçmesi için siz imamlar öncü olun, meydanlarda yerinizi alın. İnsanlara örnek olacak cesur bir duruş sergileyin.

Eğer bu sorumluluğu yerine getirmekten rızkınızın kesileceği korkusuyla geri duruyorsanız, bilin ki bu korku, şeytanın vesvesesidir. Şeytan, insanları geçim sıkıntısıyla korkutarak onları hak yoldan uzaklaştırmak ister.

Bu durumda, cübbenizi bırakıp ticaret yapın! Zira kazancın onda dokuzu ticarettedir. Ama şunu da unutmayın: Ticaretteki bereketi de, kazancı da veren yalnızca Rezzak olan Allah’tır.

Hakikatleri gören ve haykırabilenlerden olabilmek duasıyla…

Selam ve dua ile.