Kaygının hayatın çeşitli alanlarında sıklıkla evhamlanma durumu olduğunu belirten Psikolog Nursena As, kişinin gündelik yaşamında çok sıklıkla kaygılandığını belirterek kaygı bozukluğu hakkında bilgiler verdi.

Uzmanlar, kişinin yaşamını derinden etkileyen, işlevselliğini bozan ve işlerinde yoğun bir sıkıntı yaşanmasına sebep olan durumu yaygın "kaygı bozukluğu" (Anksiyete) olarak tanımlıyor.


Kaygı bozukluğu hakkında İLKHA Muhabirine konuşan Psikolog Nursena As, çevredeki insanların bile kişiyi kaygıya sürükleyebileceğini vurguladı.

As, psikolojideki "Pembe Fil" örneğiyle kaygı testini anlatarak uyguladı.

As, kaygılı bir insanın etrafına, sağına soluna bakıp ona göre yoluna devam ettiğini, kaygısız bir insanın ise sağına soluna bakmadığı için araba çarpmasına benzediğini söyledi.

Kaygılı insanların belirsizliğe tahammüllerin olmadığını ve her şeyi yönetmeye çalıştıklarını ifade eden As, kaygıyı tamamen yok etmeyi amaçlamamk gerektiğini ve kaygının işlevselliği bozucu kısmının tedavi edilmesi gerektiğini aktardı.

"Çok ilerleyen kaygı bozukluğunda uyku bozukluğu da görüyoruz"



Psikolog Nursena As

Kişinin gündelik hayatta çokça kaygılandığına dikkat çeken As, "Kaygı bozukluğu kişide 6 ay boyunca hemen hemen her gün işlevselliğini bozucu şekilde sürmesidir. Yaşamın çeşitli alanlarında sıklıkla evhamlanma durumudur. Kişi gündelik yaşamında bile çok sıklıkla kaygılanır. Bu kişilerin genelde belirsizliğe tahammülleri yoktur, her şeyi yönetmeye çalışırlar. Bu kişiler aynı zamanda mükemmeliyetçi davranabilirler, işlerini erteleyebilirler çünkü erteledikçe rahatlıyorlar. Huzursuz ve tetikte olma, çabuk yorulma, zihin dolması ve boşalması görülür. Çok ilerleyen kaygı bozukluğunda uyku bozukluğu da görüyoruz. Kişiler genelde gece uykularını rahat uyuyamaz çünkü bir şekilde kafaları sürekli zincirleme felaket düşünceleriyle doludur. Bunların dışında kaslarda gerginlik, sırt ağrıları, midede bir rahatsızlanma ve baş ağrıları olur. Genelde kliniğimize depresyon ve anksiyete yani kaygı bozukluğuyla müracaat ediliyor." dedi.

"Takma, boşver gitsin dediğimiz her şey bir noktada çok işlevsiz oluyor"

Kaygıyla ilgili "pembe fil" uygulamasını yapan As, "Kafaya takma, düşünme' dendiğinde veya 'ben kafaya takmamaya, düşünmemeye çalışıyorum' dediklerinde bunu kesinlikle işlevsel bulmuyoruz. Örnekler üzerinden anlatayım, 'Pembe Fil' örneğini vermek istiyorum. Size 'pembe fili' düşünmeyin diyeceğim. Gözlerinizi kapatıp pembe bir fil hayal edin. Bu filin kuyruğunu, hortumunu, bacaklarını düşünün. Bu fili iyice düşünün. Gözümüzü açıp tekrar kapatalım. Şu an pembe fili düşünmeyin, takmayın. Sakın pembe fili aklınızdan geçirmeyin. Bu mümkün oluyor mu, dedikçe zihninize geliyor. Tıpkı bizlerin de halk arasında 'ne takıyorsun kafana, düşünme' dedikçe o kişiler kaygılı düşünceleri sürekli zihinlerinde geçirmeye devam edecek. Kişinin işlevselliği bozulacaktır. 'Takma, boşver gitsin' dediğimiz her şey bir noktada çok işlevsiz oluyor. " diye konuştu.

"Kaygının orta düzeyi bizi hayata tutucudur"

Kaygılı olmayı ve kaygısız olmayı kıyaslayan As, "Bu kişilere belirli nefes teknikleri, gevşeme egzersizleri ve endişe güncelerini yaptırıyoruz. Endişe günceleriyle hedeflediğimiz şey yüzde 70-80 iyilik hareketine ulaşmalarıdır, yani duyguları, düşünceleri, tetikleyen olaylar ve kaygılı davranışları neler… Bunlara yönelik bakış açısını genişletmeye çalışıyoruz. Farklı alternatifler sunuyoruz. Böylelikle kişi düşünmeyi ötelemek, ertelemek ya da 'en iyi şekilde ben bunu yaparım' kaygısına girmek yerine orada başa çıkma yöntemleri geliştiriyor. Oradaki belirsizlik aslında hayatınızın her alanında var. Kaygı çok işlevsel bir şeydir. Kaygı sıfır olunca bir kişi dışarı çıkarsa arana çarpar ve ölür çünkü sağa sola bakmayacaktır. Kaygılı bir insan etrafına, sağına soluna bakıp ona göre yoluna devam edecektir. Kaygının orta düzeyi bizi hayata tutucudur. Amaçladığımız şey kaygıyı tamamen yok etmek değil, kaygının fazla ve işlevselliği bozucu kısmıyla tedavi etmektir." ifadelerini kullandı.

"Çevremizdeki insanlar da bizi kaygıya sürüklüyor olabilir"

Kaygı bozukluğunda çevredekilerin bile etkisinin olduğunu ifade eden As, "Çevremizdeki insanlar da bizi kaygıya sürüklüyor olabilir. Çok mükemmeliyetçi insanlarla birlikteysek kusursuz olma yolunda gidiyoruz fakat bu hayatta hiçbir şey kusursuz değil. Bazı kusurlar ve hatalar vardır. Önemli olan bizim onlarla baş edebilme mekanizmamızdır. Ne kadar güzel baş edebilirsek o kadar güçleniriz. Katı duvarlarımız olmamalı, bazen şekil alabilmeliyiz. Bazı noktalarda bir lastik gibi esnek olmalıyız ki işlevsel olabilelim. Toplum tarafından bu kişilere çok iş de yüklenir. Her şeyi kafasına takan ve en ince ayrıntısına kadar düşünen, mükemmel yapmaya çalışan biri var. Bu insanlar zihinsel olarak çok çabuk yorulur. Geceleri de bu yüzden uyuyamaz çünkü çok fazla felaket senaryoları kurup düşünüyordur." şeklinde konuştu. (İLKHA)