HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in açıklamalarını “milletin değerlerine saygısızlık” olarak nitelendiren Demir, siyonist rejimin Gazze’deki işgal stratejisine karşı İslam ülkelerinin sessizliğini sert bir dille eleştirdi.
Gıda güvenliği ve çiftçilerin yaşadığı ekonomik zorluklara da dikkat çeken Demir, hükümete ve topluma kapsamlı çağrılarda bulundu.
“Milletimizin değerlerine olan tahammülsüzlük ve saygısızlığının açık bir göstergesi”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tavrını eleştiren Demir, “Özel’in bir üniversitede düzenlenen konferansla ilgili yaptığı açıklamalarda, bir ilçe müftüsünün yanı sıra Nurettin Yıldız’ı hedef alıp meydandaki kalabalığa yuhalatması ahlakî seviyesinin yerlerde süründüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. Bir İslam âlimini ve ilçe müftüsünü hedef alarak iftira atan, hakaret eden ve meydanda yuhalatmaya çalışan bir genel başkanın bu tutumu, milletimizin değerlerine olan tahammülsüzlük ve saygısızlığının açık bir göstergesidir.” şeklinde konuştu.
"Özgür Özel ve onun zihniyetine buradan sesleniyoruz: Asıl derdiniz belli şahsiyetler üzerinden milletin inanç değerlerine düşmanlık"
“Özgür Özel’in bu tavrı, CHP’nin değişmeyen kodlarının bir yansımasıdır.” diyen Demir, şöyle devam etti:
“Geçmişte olduğu gibi bugün de iftira ve karalama siyasetiyle İslam’a ve onun değerlerine düşmanlık etmekten geri durmayan bu zihniyet, ara ara farklı ambalajlara bürünse de aslında özünde hiçbir değişim göstermemiştir. Yıllardır özellikle seçim dönemlerinde taklit ve sahte maskelerle toplumun karşısına çıkan CHP, rol yapma ihtiyacı kalmayınca gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Kamuoyunca İslamî kişilikleriyle tanınan şahısları bu şekilde hedef alan Özgür Özel ve onun zihniyetine buradan sesleniyoruz: Asıl derdiniz belli şahsiyetler üzerinden milletin inanç değerlerine düşmanlık yapıp bunu kitlelere mal etmektir. Bu millet, değerlerine saldıranları affetmeyecektir. 1950 seçimlerinden bu yana ortaya koyduğu tavrıyla bunu göstermiştir.”
“Bu üretim biçimi geleceği karartma pahasına kısa vadeli kazanç anlayışının bir sonucudur”
Gıda güvenliğinin çok boyutlu bir tehdide dönüştüğünü ifade eden Demir, “Greenpeace Türkiye’nin yakın tarihli raporu, her üç gıda ürününden birinde mevzuata aykırı pestisit kalıntısı bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu veri, tarımsal üretimin kâr odaklı ve denetimsiz yürütüldüğünü, soframıza gelen ürünlerin önemli bir kısmının sağlıksız olduğunu açıkça göstermektedir. Pestisit kalıntıları, özellikle çocuklarda bağışıklık sistemi bozuklukları, nörolojik gelişim gerilikleri ve uzun vadeli kanser riskleri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu üretim biçimi, toplum sağlığını tehdit eden, geleceği karartma pahasına kısa vadeli kazanç anlayışının bir sonucudur.” dedi.
“Üreticilerin bilinçlendirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur”
Küresel ölçekte iklim değişikliği ve tarımsal tekelleşmenin gıda krizlerini derinleştirdiğine de değinen Demir, “Türkiye’de pestisitlere bağımlı, GDO’lu tohumlara dayalı üretim modeli sadece toprağı değil, nesilleri de zehirlemektedir. Kimyasallara dayalı tarımsal yapı, toprağı çoraklaştırmakta ve ekosistemi geri dönüşsüz biçimde tahrip etmektedir. Bu tablo karşısında sessiz kalmak, hem vicdanî hem ahlakî sorumluluktan kaçmak demektir. Gıda güvenliği, sadece denetimle değil; üretimden tüketime uzanan ahlakî bir dönüşüm ile sağlanabilir. Yerli ve doğal tohumların teşviki, kimyasal bağımlılıktan arındırılmış ekolojik tarım politikalarının hayata geçirilmesi ve üreticilerin bilinçlendirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.” diye konuştu.
“Bugün atılacak her adım, yalnızca bugünün değil, yarının sofrasını da koruyacaktır”
“İslam’ın 'helal ve temiz' gıda vurgusu doğrultusunda, yalnızca maddi değil, manevi denetim mekanizmalarının da kurulması şarttır.” diyen Demir, şu ifadeleri kullandı:
“Sağlıklı nesiller, verimli topraklar ve güçlü bir toplum ancak adil, sürdürülebilir ve insan odaklı bir gıda sistemiyle mümkündür. Bugün atılacak her adım, yalnızca bugünün değil, yarının sofrasını da koruyacaktır.”
“Filistin halkının iradesini yok sayan, işgali kurumsallaştırmayı hedefleyen bir hamle…”
siyonist işgal rejiminin Gazze’ye yönelik son saldırıları ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, “siyonist rejim sahadaki uygulamalarıyla bunu ilan etmekten de geri durmamakta; uluslararası hukuku, BM kararlarını ve uluslararası insancıl normları alenen ihlal etmektedir. Bugün Gazze’ye yönelik sürdürülen saldırılar, yalnızca savaş alanındaki çatışmaları değil; bölgenin siyasi, demografik ve idari geleceğini hedef alan bir işgal stratejisinin tezahürüdür. siyonistlerin sözde güvenlik kabinesi tarafından onaylanan yeni plan, Gazze’nin sadece askerî açıdan değil, tamamen ve her yönüyle teslim alınması hedefiyle hazırlanmıştır. Bu planın temel bileşenlerinden biri de insanî yardım akışının tamamen ABD denetimine alınması ve bölgeye dışarıdan atanacak yabancı koordinatörlerle bir vesayet yönetiminin kurulmasıdır. Bu, Filistin halkının iradesini yok sayan, işgali kurumsallaştırmayı hedefleyen bir hamledir.” dedi.
“Sadece diplomatik acizlik değil, aynı zamanda tarihsel ve ahlakî bir problem”
Gazze içindeki direniş unsurlarının tasfiye edilmek istendiğini ifade eden Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“siyonistler ve müttefikleri, Gazze’de bir 'güvenli bölge' değil, sessiz ve teslim alınmış bir koloni inşa etmeye çalışmaktadır. Bu sistematik yıkım süreci, İslam dünyasının derin sessizliği ve hareketsizliği nedeniyle aşama aşama ilerlemektedir. Başta garantörlük sorumluluğu taşıyan ülkeler olmak üzere birçok devlet, siyonistlerin her ihlaline rağmen hâlâ ABD ve siyonistlerden gelecek onayları beklemektedir. Bu durum, sadece diplomatik acizlik değil, aynı zamanda tarihsel ve ahlakî bir problemdir.”
“siyonist rejim menşeli ürünlerin ithalatı ve şirketlerin yatırımları derhal yasaklanmalı”
İslam ülkelerinin liderlerinin siyonist vahşete sessiz kaldığını anımsatan Demir, “Artık bu suskunluk sona ermelidir. Filistin halkını, iş birlikçi yönetimlerin kaderine terk etmeyecek bir halk baskısı oluşturulmalıdır. siyonist rejime karşı açık siyasi tavır, diplomatik tecrit ve ekonomik yaptırımlar uygulanmadığı sürece bu suçlara ortaklık devam edecektir. siyonist rejim ile her düzeydeki diplomatik ilişkiler derhal kesilmeli, büyükelçiler çekilmeli, anlaşmalar askıya alınmalıdır. siyonist rejim menşeli ürünlerin ithalatı ve şirketlerin yatırımları derhal yasaklanmalı, kamu kurumları boykot kapsamına alınmalıdır. Uluslararası düzeyde siyonistlerle iş yapan şirketlere karşı hukuki ve ekonomik yaptırım kampanyaları başlatılmalıdır. Gazze’ye yardım akışlarının ABD veya siyonist kontrolüne bırakılması reddedilmeli, güvenli insanî koridorlar kurulmalıdır. Gazze’nin kalıcı işgaline karşı Filistinli direniş güçleri açıktan askerî ve siyasi anlamda desteklenmelidir.” şeklinde konuştu.
“Buğday alım fiyatları çiftçiyi mağdur etmemeli”
Son olarak çiftçilerin talepleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, kuraklık nedeniyle çiftçilerin zor günler yaşadığını belirtti.
Demir, “Sulu tarım yapan bölgelerde de hasat dönemi geldi. Üreticilerimiz hükümet tarafından buğday fiyatlarının açıklanması beklentisi söz konusu oldu. Yapılan hesaplamalarda bir dekarlık buğday ekiminin maliyeti 14.150 liradır. Bunu 300 kiloluk bir verim üzerinden hesaplayacaksak ki bu 300 kilo da birçok yerde mümkün değildir. Biz, 300 kilo üzerinden dahi bir değerlendirme yapacak olursak 1 kilo buğdayın çiftçiye maliyeti tam 14 liradır. Dolayısıyla çiftçinin ayakta kalabilmesi için %30 veya %50'lik bir kâr payını da hesaba kattığınız zaman ortaya çıkacak olan buğday fiyatının çiftçiyi mağdur etmeyecek, ayakta tutacak ve gelecek yıllarda da daha rahat bir üretim ya da tarım yapabilmesini sağlayacak bir rakam olmalıdır. Dolayısıyla şu anda geçen yılki rakamlar üzerinden yeniden değerlenme oranları ve enflasyon rakamları hesaba katılarak çiftçiyi mağdur etmeyecek, ayakta tutacak ve borçlarını ödeyebilecek bir rakamın belirlenmesi lazım. Çiftçinin enflasyona ezdirilmemesi anlamında hükümete ve Sayın Tarım Bakanımıza bu noktada çağrıda bulunuyoruz: Çiftçiyi mağdur etmeyecek bir rakamın en kısa zamanda belirlenmesi ve çiftçinin rahatlatılması lazım.” ifadelerini kullandı.