Kerbela faciasının bir yıldönümünü daha yaşadığımız bugünlerde, imam Hüseyin ve mübarek yarenlerini tekrar tekrar yad ediyoruz. Onları yad ederken sanki içimizden, ta kalbimizin derinliklerinden birşeyler kopuyor, ah oluyor, feryat oluyor, hasret oluyor ve 'wa hüseyna' (ah hüseyin'im) diyerek bir volkan gibi patlıyor, gözlerimizden sel misali yaşlar akıtıyor.
Kerbela faciası öyle dehşetli bir faciadır ki tarih bunun gibisini çok az kaydetmiştir. Bu olay dünya saltanatının kölesi olmuş Yezit ve avanesi ile nebevi öğretilerin yaşayan son öğretmenlerinden imam Hüseyin ve yarenlerinin mücadelesidir. Bu mücadele sonucunda kan kılıca galip gelmiştir. İmam Hüseyin ve arkadaşları her ne kadar çok acı bir şekilde çoluk çocuklarıyla beraber şehadet şerbetini içmiş olsalar dahi, kesinlikle yenilmemişlerdir. Onlar cenneti a'laya giderlerken, onları katledenler birkaç yıl bu değersiz ve fani dünyada yaşadıktan sonra cehennemin dibine gitmişlerdir.
İmam ve yarenleri, bizlere büyük bir miras bırakmışlardır. Bu miras; ne pahasına olursa olsun, neye mal olursa olsun, Allah'ın düşmanlarına asla taviz verilmemesi öğretisidir, bu miras; Allah azze we celle'nin mübarek dini ve hak davasının canımızdan, malımızdan, çoluk çocuk ve tüm dünyevi değerlerimizden daha kiymetli ve aziz olduğunun öğretisidir. Yine bu miras, müslümanların izzet ve onuru, namus ve şerefi sözkonusu olunca candan geçmenin gerektiğinin öğretisidir. Hedefe ulaşmak için de kesinlikle muvahhid, yekvücut ve bir olma gereğinin öğretisidir.
Kerbela hadisesi, salt geçmiş bir döneme veya tarihe has bir olay değildir. Arada onca zaman geçmesine rağmen, Yezit'ler hiç durmamışlardır. Dünyevi çıkarlarına ve fani saltanatlarına potansiyel tehdit olarak gördükleri Hüseyin'leri ve takipçilerini hiçbir zaman rahat bırakmamış zalim Yezit'ler. Said'lerimizi darağaçlarında asmışlar, üstad'larımızı diyar diyar hatta zindan zindan sürgün etmişler ömürleri boyunca, Hüseyin ve Selahattin'lerimize kıymışlar beldelerimizin Kerbela'sında…
Bugün dünyanın bir çok yerinde Kerbela'lar yaşamaktayız. Öyle hazin manzaralar ile karşılamaktayız ki inanın bu manzaralar Kerbela'nın o ciğerleri yakan manzarasından pek te farklı değildir. Düşünün ki mesela Suriye'de bir şehir tamamen bombalanıyor ve harabeye dönüyor. Harabelerin arasından binlerce ceset çıkarılıyor. Bu arada sağ çocuklar da çıkarılıyor toz toprak içerisinden. O çocukların haleti ruhiyesini kim anlatabilir. Veya bunun hesabını kim verebilir. Ne Küfrün alçakça saldırılarına karşı sessiz kalan biz müslümanlar bu olayların hesabını verebiliriz ve ne de bu olayların faili olan emperyalist devletler bu katliamların hesabını verebilirler.
Kerbela'ların önüne geçmek için biz müslüman kesimler, aramızdaki ihtilafları kesinlikle bir kenara bırakmalıyız ve ortak değerlerimizde buluşmalıyız. Üstad diyor ki zaman cemaat zamanıdır. Cemaat olmak için de vahdeti sağlamak lazım. Artık zaman ittihad zamanıdır, en önemli önceliğimiz bir araya gelebileceğimiz vasıtalar bulmaktır. Onca bela başımızda varken daha ihtilaflar ile yaşamamız yazık değil mi?
Zaman ittihad zamanı iken ihtilaflar için bahane arayanlar ancak küfrün kölesi olurlar. Ve kölelikten de asla kurtulamazlar. Zaten nifak çetelerini islam dünyasının başına bela eden Amerika ve benzerlerinin istediği de budur.
Biz Müslümanlar ittihadı sağlamaz isek, daha nice Kerbela'ları yaşayacağımızdan hiç şüphemiz olmasın. Bütün enerjimizi ihtilaflarımızı bertaraf etmekte kullanmalıyız. İster fert, ister cemaat, isterse de mezhep bazında olsun, bizim dışımızda başka mezhep ve meşrepte kardeşlerimizin olduğunu ve bizden daha da iyi olduklarını asla unutmayalım.ittihad adına, ümmetin birlikteliği adına Kimin elinden ne gelirse lütfen onu yapmaya çalışsın. Ancak bu şekilde üzerimize çöreklenen belaları defedebiliriz.
İttihadı çalışmalarının ve mücadelelerinin merkezine koyan müslümanlara selam olsun.