Hak ve batıl arasındaki mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Bu mücadele süreci devam ederken her iki taraf da kendine göre bedeller öder. Bu uğurda eziyet çekerler, zindana girerler, mallarını feda ederler, en önemlisi canlarını davaları uğruna feda ederler. Ama hak ve batıl arasındaki farkı iyi görmek gerekir. Aksi halde batılın da meşru olduğu zannı ortaya çıkabilir. Evet, aralarındaki fark, hakkın batıla olan üstünlüğü ve batıl için göze alınanların, çekilen eziyetlerin boşa gitmesi, hatta ahrette azaba sebep oluşudur. Hak için göze alınanlar, ödenen bedeller, verilen canlar hem dünyada hem de ahrette büyük bir kazanç vesilesidir. Nitekim Allah (cc) İsra suresi 81’inci ayetinde; "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkûmdur." Buyurarak Hakkın üstün geleceğini ilan etmiştir. Biz Müslümanlar için bu ayet hakkın mutlak surette galip geleceğini bildirmesi açısından yeterlidir. Önemli olan Müslümanların hakkın safında olmalarıdır. Çünkü hakkın galip gelişi mensuplarının olup olmamasına bağlı değildir. Hak, Allah’ın (cc) tarafıdır. Galip gelmesi için kendi kudreti yeterlidir.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Hakk’ın tarafında olan bu uğurda Hakk’ın taraftarı olmak neyi gerektiriyorsa onu güzünü kırpmadan yerine getirenler vardır. Hakkın taraftarı olmak sadece dil ile Elhamdülillah ben Müslüman’ım demekle olmuyor. Hakkın taraftarı olmak özü ve sözüyle ona uymak ve bu uyma sürecini kesin ölüm gelinceye kadar devam ettirmektir. Konu ile ilgili Allah (cc) Hicr suresinin 99’uncu ayeti kerimesinde;”Kesin ölüm sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et.”buyurarak Hakka bağlılığın kesin ölüm gelinceye kadar sürdürülmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Evet, hak davanın mensubu olduklarını iddia edenlerin gerçekten hakkın mensubu olduklarına en büyük delil şüphesiz bu uğurda en iyilerini şehit vermeleridir. Şehitlerin oluşu, mensupların hakka olan bağlılıklarının samimiyetini göstermektedir.

22 Temmuz 2023 tarihinde hain ve alçak bir şahsın saldırısı sonucu Hüdapar Adana İl Sekreteri Sacit Pişgin şehit oldu. Üstelik söz konusu mel’un, saldırıyı Sacit namaz kılarken yapıyor ve namaz üzerindeyken aldığı yara üzerine hastaneye kaldırılıyor ve şehit düşüyor.

Allah’ın izniyle Sacit kurtulmuştur. Asıl kaybedenler onu katledenler ve halkı Hüdapara karşı kışkırtanlardır. Sacit, Allah yolunun hizmetkârlarından biriydi. Mütevazı, fedakâr ve bir o kadar da cana yakın bir Müslüman’dı. Allah da onu Hz. Muhammed’in üç defa üst üste istediği şahadet makamına layık gördü. Hüdapar camiasında bu denli ihlâslı Müslümanlar olması ve şahadete layık fertlerinin oluşu davalarının hak olduğunun bir alametidir. Bu alamet basit bir alamet değildir. Dolayısıyla şahadet mefhumunu iyi okumak, iyi anlamak ve iyi işlemek gerekir. Çünkü şahadet gafletten uyandırmanın en etkili yoludur. Sacit’in arkadaşları bir şehit arkadaşı olmaktan gurur duymalıdır. Hüdapar bir şehit verdiğine sevinmelidir. Çünkü Allah onları hesapsız cennetine koyacağının söylemiştir. Dökülen kanları davaları için bir berekettir.

Kısacası Sacit’in davası nakıs değildir. Aksine nakıs olanlar dünyayı sevenler, nefsine aldananlar, zulmedenler ve zulme sessiz kalanlardır.

Şahadet ile ilgili şöyle bir dörtlük paylaşmak istiyorum;

“Seninle uyanır nefse aldanan

Vuslata ulaşır can ile canan

Seninle mest olur coşar Müslüman

Seninle mest olur coşar Müslüman...”

Allah bizleri hiçbir zaman Şehitsiz bırakmasın...