Şehadet kültürü sadece İslam’a ve Müslümanlara özgüdür. Seküler yapılar birçok değerimizi kendi çıkarları için kullandıkları gibi maalesef şehadet kültürümüzü de kullanmaya başlamışlardır. Ne olursa olsun, şehadet de şehitlik kavramı da bizimdir ve bize aittir…

   Biz şehadeti peygamberlerden biliriz, yahudilerin katlettiği peygamberlerden. Biz şehadeti Efendimiz ve dostlarından biliriz. Biz şehadeti yüzyıllar süren selefi salihin’in mücadelesinden biliriz. Biz şehadeti ta Filistin’den biliriz. Biz şehadeti içinde yaşadığımız coğrafyadan, Çanakkale’den, Diyarbakır’dan, Batman ve Van’dan biliriz. Biz şehadeti Mehmet’ler den, Ahmet’ler den, Hüseyin, Selahattin ve Sabahattin’ler den biliriz… Dolayısıyla hiç te yabancısı olmadığımız en güzel eylem ve akıbettir şehadet…

Bakın ne diyor şehit ve şehadet dostları; Hüseyni zaman “ Bu dava çok büyüktür, en iyilerimizi feda etmek gerek”, Said’i palevi “ Beni bu değersiz dallarda asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir”, Bediüzzaman “ şeriatın bir hakikatine bin başım olsa feda ederim” Abbas Musavi “ Mektebinde şehadet olan bir milletin esareti yoktur” demişlerdir. Bunun gibi şehadet öğretmenleri söyledikleri gibi de canlarını savundukları ve yaşadıkları değerler uğruna feda ettiler. Bakın ne diyor şehit Seyyit Kutup “ Şüphesiz ki kalem sahipleri pek çok şey yapabilir ve yazabilirler. Ancak fikirlerinin yaşaması uğruna ölmeleri şartıyla. Düşüncelerini, bedenleri ve kanlarıyla beslemeleri şartıyla. İnandıkları şeylere bu haktır deyip, kanlarını bu hak uğruna feda etmeleri şartıyla…”

   Eskiden bizsadece şubat ayında şehadet programlarını düzenlerdik. Ancak şimdi her mevsim şehadet kokar İslam coğrafyalarında. Sonbaharın hüznü, kışın zemherisi, ilkbaharın hayat veren canlılığı, yazın bahara olan veda iklimi, şehadet ile süslenmiştir gurbet diyarlarımızda. Biz her mevsimin, her an ve saatin, her zaman ve zeminin şehit ve şahitleriyiz. Bizim topraklarımız şehit kanlarıyla bereketlenir. Kışlarımız şehitlerimiz ile baharlara dönüşüverir. Şehitlerimiz dizimizin dermanı, kalbimizin gülzarı ve davamızın gül ve goncalarıdırlar.  Aradan yıllar geçse de bu hakikat değişmeyecektir. Yıllar önce canlarını Allah yolunda feda etmiş azizlerimizi halen anmamız bunun en güzel ispatıdır. Çünkü bizler onlar ile ayaktayız. Onlar en karanlık zamanlarda ve dünyanın dar geldiği en kritik dönemlerimizde önümüzü aydınlatan, kalbimizi ferahlatan çıramız ve nurumuz olmuşlardır.

   İslam davası şehit ve şahit ister. Bu şahitlik tüm asırlarda bereketini ve geçerliliğini korumuştur. Hangi zaman ve zeminde eğer Müslümanlarda bir duraksama, gerileme ve tek düze bir yaşam söz konusu olmuşsa mutlak manada kendini mübarek davasına feda edenlerin olmayışındandır. Feda olma bilincinin eksiği cehaletin ta kendisidir. Şehitler ise, öğrendikleri bilgiler ile kendilerini ispat eden bilge kimselerdir. Bugün Gazze’de şahit olduğumuz manzara tam da budur. Bütün küfür dünyası üzerlerine bomba yağdırdığı halde zerre miskal geri adım atmamaktadırlar. Bu mücadeleleri İmanlarının ne derece güçlü ve şehadete ne derece aşık olduklarını ispatlamaktadır.

Şehitleri bir cümle ile tanıtmak gerekirse şöyle diyebiliriz, onlar inandıklarını yaşadılar ve bu uğurda canlarını feda ettiler. İşte bu bizim kültürümüzdür.

Rabbimizden dileğimiz bizleri yolunda feda olanlardan eylemesidir…