Ümmet olarak belki de tarihin en zorlu dönemlerimizden birini yaşıyoruz. Acılarımız o kadar büyük ki maalesef bazı beldelerde gayrimüslimlerden bile yardım isteyecek duruma düşmüşüz. Halimiz hakikaten perişan. Bir yanımız kıyameti yaşayan Suriye, bir yanımız hemen her gün intihar saldırılarının yaşandığı Irak… Bir yanımız acı, diğer yanımız keder…
Bir acımız var ki hepsinden öte… O da hiç umursamadığımız cehaletimiz. Ümmetin dağınıklığı, perişanlığı ve acziyeti cehaletimizden değil mi? Kimimiz asabiyet ve kavmiyetçilik hastalığına, kimimiz tefrika hastalığına müptela olmuşken, kimimiz de mal ve mülk sevdasına tutulmuşuz. Bu ahvalimiz özümüzden kopuşumuz, değerlerimizden uzaklaşmamız, sünneti seniyyeyi terk edişimiz ve nihayetinde hem dünyamızı ve hem de ahretimizi kaybedişimiz…
Bir zamanlar Müslümanların ismini duyduklarında kendi ülkelerinde bile rahat edemeyen islam düşmanı batı dünyası bugün bize yol göstermeye çalışıyor. Toplumsal hastalıklarımızdan biri de batı ve batıl dünyasını model almaya çalışmamızdır. Görsel, işitsel ve yazılı basınımız maalesef rezaletlerle dolu.
Bugün çocuklarımızın en büyük öğretmeni TV dizileri olmuş. Yanı sıra cep telefonları gençlerimizi zehirlemeye devam ediyor. Zihinler esir alınmış, akıl iflas etmiş, zekadan ise eser kalmamış gibi… Bir hale doğru yol almışız. Öyle bir hal ki ne yol belli ne de hedef. Hedefsiz bir istikbale yürüyen bir gençlik ile nereye varırız Allah aşkına?
Geçenlerde bir alışveriş merkezinde cep telefonu ile bağırarak konuşan bir genç kızımız aynen şöyle diyor babasına; '- manyak mısın sen baba, saçmalama!' işte bu manzara iflas edişimizin manzarasıdır. Bu bizim ayıbımızdır.
Bir kızımız babasına böyle hitap ediyorsa toplum olarak çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız demektir. Belki siz de her gün böylesine manzaralar ile karşılaşıyorsunuzdur. Maateessüf cehaletimiz diz boyu. Bir zamanlar kendisiyle konuşurken saygıdan yüzüne bakamadığımız babalarımıza bugün böyle hitap ediyorsak, bu hale düşmüşsek çok yazık halimize… Yarın bu evladımız ebeveynini bir huzur(suz) evine terk edip bir daha onları sormasa hiç şaşırmamalı.
Bu ahvalin müsebbibi elbette ki biz büyükleriz. Çocuğumuz daha akil baliğ olmadan önce ona Allah'ı ve Resulünü anlatmadık, siyer ve peygamberlerin kıssalarını öğretmedik. Kelimei şahadeti, abdest ve namazı söylemedik.
Kalu belayı, imtihanı, cennet ve cehennemi hiç mi hiç öğretmedik. Yaratan ve yaratılanın sevgisini hiç işlemedik. Saygı nedir, sevgi nasıl bir şeydir, bahsetmedik. Ahretimizi ilgilendiren hiçbir kitabı, en önemlisi de Kur'anı kerimi okutmadık. Bunlardan hiçbir tanesini yapmadık ta, akıbetimizin berkemal olmasını beklemekteyiz. Yani ekmediğimizi biçmek istiyoruz. Bu ise sünnetullaha aykırıdır.
Avamın deyimiyle'rüzgar eken, fırtına biçer'İşte ey kardeşler, ey Müslümanlar, kadim izzet ve onurumuza tekrar kavuşmak istiyorsak işe kendimizden, çocuklarımızdan ve kendi ailemizden başlayalım. Önce İslami bir birikim elde edelim, kendimizi ilmi açıdan donatalım, çok okuyalım ve öğrendiklerimizle amel edelim. Öğrendiklerimizi ailemize ve çevremize aktaralım. Rabbimizden doğru yolu bulmamız için çokça talepte bulunalım.
Cehaletten kurtulduktan sonra, yani bir bilinç elde ettikten sonra toplumumuza faydalı olmaya çalışalım ve çocuklarımızı da öyle yetiştirelim. Biz talep eder isek Allah azze we celle doğru yolu bize gösterir. Biz şuurlu bir toplum haline geldikten sonra küfür cephesinin topu da gelse bize bir zarar veremez.
Rabbimiz hak yolunu bize gösterip bizi o yoldan ayırmasın. Selam ve dua ile. Fi emanillah…