Tamamı değerli kılınmış ve değerlendirilmeyi hak eden mübarek üç aylara girmek üzereyiz. Recep, Şaban ve Ramazan ayları İslam'ın değer verdiği zaman dilimleridir. Üç aylar denince, akla çok şey gelebilir. Ama akla ilk gelenler Oruç, Namaz ve Kur'an-ı Kerim'dir.
Allah azze ve celle önce kullarının hidayeti için Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim'i vahyetmiş. Sonra inananlara Recep ayında Miraç kandilinde Namazı ve Medine'de hicri 2. senenin Şaban ayında ise Ramazan ayının Orucunu farz kılmıştır.
Burada dikkatimi çeken şey, Oruç, Namaz ve Kur'an-ı Kerim'in birbirleriyle bağlatısı oldu. Müslümanlar üç aylara Oruç ile başlarken, miraç kandilinde de adeta namaz bilinçlerini tazelemekteler. Tüm bunlarla, Ramazan ayında yeni nazil olmuşcasına Kur'an-ı Kerim'e manevi bir hazırlık için yoğunlaşılıyor. Orucun ve namazın bizler için Kur'an-ı Kerim ile sağladığı bağ ne olabilir diye kendime sorarken, cevabımı orucun ve namazın insana kazandırdıklarında bulacağımı düşündüm. Kur'an-ı Kerim'in Bakara suresinin 183. ayeti orucun en önemli faydasını takva olarak belirtirken,
'Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki böylece Takva sahibi olursunuz.'
Namaz için de Ankebut suresi 45. ayet yine Takvaya işaret etmektedir.
'Muhakak ki namaz insanı fuhşiyattan ve münkerattan alıkoyar.'
Demek ki oruç ve namaz inanlara takvayı kazandırıyor. Yani günahlardan sakınma hissiyatını.
Kur'an-ı Kerim'in takvayla ilişkisini de Bakara suresi 2. ayette beyan edildiği şekilde bulunca, düğüm biraz çözülmüş oldu.
'İşte içinde şüphe olmayan bu kitap, Takva sahipleri için bir hidayettir.'
Demek, Rabbimizin bizi üç ay boyunca oruç ibadetine yönlendirmesi, Namazı bu ayda farz kılması, takvayı elde etmemiz veya takva hissiyetımızın daha da hassasiyet kazanması içinmiş.
Böylelikle üç aylarda oruç ve namaz ibadetlerimize yoğunlaşarak Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu Ramazan ayında, yüce kitabımızın kendilerine hidayet olduğu ve ondan hakkıyla anlayan ve istifade edenlerden olacağız.
Evet Kur'an-ı Kerim'in kendisine hidayet olduğu Müslüman, Kur'an-ı Kerime göre düşünüp, ona göre yaşar. Bunun için Kur-an okumuş olması da bazen şart değildir. Şart olan onun Allah'ın kelamına olan gönülden inancıdır.
Nitekim dağ köylerinde hiç bir okuma yazması olmayan, ancak takva hissiyatları zirvede olan, günahlardan ateşten kaçar gibi kaçan, farz ibadetleri üzerine titreyen dede ve ninelerimizin, Kur'an-ı Kerim'in helal dediğine helal, haram dediğine de haram diyen ve buna göre bir yaşantı sürdürdüklerini görmüşüzdür.
Öte taraftan bazı medrese çıkışlı veya bazı ilahiyatçı hocalardan, Kur'an-ı Kerim üzerine çalışmaları bile olmuş olanların, bazen Kur-an'ı Kerime göre düşünmediklerini, Kur-an'ı Kerim'in bazı helallerine haram dediklerini, bir kısım haramlarına da helal dediklerine esefle şahit olmuşuz. Bu vahim durumda olan hocaların ortak özelliği ise takva hissiyatlarının, yani günahlardan sakınma dugularının zayıf oluşudur.
Hasılı kelam, Kur'an-ı Kerim, ancak güzel bir şekilde günahlardan arınmış olan muttakiler için tam manada hidayet olmaktadır. Onlar ondan hakıyla anlamakta, onlar ondan hakkıyla fayda görmektedirler.
'Takva nedir?' diye kendisinden sorulan sahabe, 'Diken tarlasında yürürken elbisenin dikenlere takılmamasına özen göstermendir.' demiş.
Bana öyle geldi ki sahabe efendimiz adeta biz günümüz Müslümanları için günah tarlalarına dönen büyük şehirlerde gezmeniz ve aşamanız, buna rağmen günahlardan kendinizi özenle sakındırmanız takvadır, demiş.
Recep, Şaban ve Ramazan'ın orucu, namazı ve diğer tüm ibadetleriyle elde ettiğimiz güçlü Takva hissiyatıyla, adeta meleklere benzemiş oluruz. Böylelikle Dünya-Ahiret kurtuluşunun ve huzurunun yolunu gösteren Kur'an-ı Kerim'i nazil olmuş olduğu Ramazan ayında, sanki Hz. Cebrail'den, belki de Hz. Allah azze ve celleden dinliyor gibi bir hale mazhar oluruz.
Elde edilecek bu yüce manevi makamdan, halden daha değerli bir şey bulunamaz, elde edilemez.
Üç ayların hayır hasenatı bire yüz, bin ve on binler mesabesindedir. Özellikle İslami STK'lar ve camialar da bereketi, etkisi ve tesiri diğer zamanlara oranla her açıdan daha çok olan bu mevsimde hayır faaliyetlerini çok yönlü yoğunlaştırmalıdırlar.