Öncelikle anneler, ardından babalar… Çocuğunuz artık ergenlik dönemine girdi. Ne kadar kendi değerleriniz, inançlarınız ve düşünceleriniz doğrultusunda yetiştirmeye çalışsanız da bazen hayat kendi akışında ilerler; bazı şeyler sizin kontrolünüz dışında gelişir. İçinizden “Evet, biz de böyle hissediyoruz.” dediğinizi duyar gibiyim. Zannetmeyin ki çocuklarınızın yaşadıkları, karşılaştığınız sorunlar sadece sizin evinize özgü. İnanın, neredeyse her evde benzer duygular, çatışmalar vb. unsurlar farklı biçimlerde de olsa yaşandı, yaşanıyor, yaşanmaya devam edecek. Madem hemen her ailede bu vb. durumlar var ve var olmaya devam edecek; o hâlde birbirimize zaman zaman hatırlatmalarda bulunmak, aile huzurumuzu da beraberinde olumlu etkileyecektir. Bu minvalde ebeveynlikte sabır, anlayış ve rehberlik görevimizi yeniden hatırlamak hepimiz için faydalı olacaktır.

Bugün, hatırlamamız gerektiğini düşündüğüm konu, çocuklarımızın özellikle ergenlik döneminde ve hemen öncesinde başlayan karşı cinsle duygusal bir bağ kurma isteği. Farkındayız ki çocuklarımız sosyal yaşamın içinde — okulda, sokakta, akran çevresinde — hayatı tanımaya, anlamaya, zorlukları tanımaya çalışıyor. Kendi içinde de yetiştiği aile ortamını da dikkate alarak bu zorluklara karşı durabilmek için çaba gösteriyor.

Bu çabayı, biz ebeveynler bazen göremiyor ya da tuhaf tavırlarımız ile görmek istemiyoruz.
Oysa biraz geçmişimize dönüp kendi gençliğimize baktığımızda; biz de aynı duyguların, aynı karmaşaların içinden geçtik. Kimimizin elinden tutan, doğruyu gösteren oldu; kimimiz yanlışın kıyısından döndük; kimimiz de yönsüz kaldık, hatalar yaptık. İşte bu yüzden bugün, çocuklarımızın elinden tutan, onlara doğruyu sevgiyle gösteren biz olmalıyız. Yüzü ekşitmek, yavrucağa daha ne olduğunu anlamadığı bu duygular hakkında sert tavırlar takınmak, çocuğumuzu, elini bize değil pençelere uzatacak hâle getirecektir. Bu nedenle çok ama çok dikkatli olmalı, gerekirse destek almalı ama çocuğumuzu yalnız bırakmamalıyız.

Asıl mesele, ergenlik döneminde sıkça karşılaşılan karşı cinse yönelik duygusal yakınlık isteği.
Çocuklarımız buna “Aşık oldum.” ifadesini kullansalar da geçici heveslere bu ifadeyi kullanmayı şahsen doğru bulmadığımdan sadece tarif edebilme açısından yazmış olmak istedim. Biz bu ifadeyi duyduğumuzda şaşırabilir, endişelenebiliriz. Ama bu, hemen “Sus, ayıp, böyle şeyler konuşma.” denilerek bastırılacak bir konu değildir. Böyle yapmak, çocuğumuzu nefsine ve dış etkilerin pervasız yönlendirmesine bırakmaktan başka bir şey olmayacaktır.

PEKİ NE YAPMALIYIZ?

Unutmayalım ki karşı cinse ilgi duymak, Allah’ın (c.c.) insana verdiği doğal ve güzel bir duygudur.
Bu duyguyu yadırgamak yerine, en güzel üslupla karşılamalı; bunun bir yaratılış hikmeti olduğunu anlamalı ve anlatabilmeliyiz. Böylece yavrumuz utanmadan, çekinmeden, güven duyarak bize açılacaktır. Dolayısıyla dış etmenlerin çirkin pençelerinden merhametli kucağımıza sığınacaktır. Yavrumuza algı seviyesine göre şöyle bir yaklaşım sergileyebiliriz: “Demek büyüyorsun… Artık genç bir hanımefendi ya da beyefendi oldun. Bak yavrum, Allah (c.c.) bu duygular ile insana olgunlaştığını, kendi kararlarını verebilecek yaşa gelmeye başladığını gösteriyor. Tabii her olgunluk gibi bu da rehberliğe, tecrübeye, yani anne babanın desteğine ihtiyaç duyar.”

Duyguyu doğru yönlendirmek bizim elimizde. Çocuğumuza düşünmesini sağlayacak sorular sorabiliriz: “Allah (c.c.) ateşi yaratmıştır; peki, biz ateşi etrafı yakmak, zarar vermek için mi kullanmalıyız, yoksa ısınmak ve yemek pişirmek için mi?” “Ya da demiri… İnsanlara zarar vermek için mi kullanılmalı, yoksa faydalı işler için mi?” Bu örnekleri çoğaltabilir ve duyguların da ateş ve demir veya sizin örneklerinizdeki gibi doğru kullanıldığında faydalı, yanlış kullanıldığında zararlı olabileceğini anlatabiliriz.

Çocuğumuzun içinde bulunduğu duygu durumunu dikkate alarak Allah’ın (c.c.) bu duyguyu insanlara, kadınla erkeğin birbirini sevip meşru bir yuva kurabilmeleri, nesillerin devam edebilmesi için vermiş olduğunu belirtmeliyiz. Yani bu duygunun, geleceğe hazırlık niteliğinde olduğunu ve tıpkı diğer nimetler gibi belli sınırlar içinde yaşanması gerektiğini anlatmalıyız. Çocuğumuza şöyle diyebiliriz: “Yavrum, Allah (c.c.) bu duyguyu sana erken yaşta vermiş olabilir, çünkü seni geleceğe hazırlıyor. Sen bu duyguyu tohum gibi düşünebilirsin; vaktinden önce ekilirse yeşermez. Kalbinle hissettiğin şeylerin doğru zamanda, doğru kişiyle, helal bir yolla yaşanması gerekir. İşte o zaman hem sen huzur bulursun hem de Allah (c.c.) senden razı olur.” diyebilirsiniz.

Hatta bu duygularını emredildiği şekilde yönlendirmekte zorlanırsan, “Birlikte zaman geçirebiliriz.” şeklinde yanında olduğunuzu daha derinden hissettirebilirsiniz.

Ebeveynler olarak görevimiz, çocuklarımızın duygularını bastırmak değil; anlamalarını ve doğru yönetmelerini sağlamaktır. Bu da ancak sevgiyle, sabırla ve rehberlikle mümkündür.

Unutmayalım:
Duygular da ateş ve demir gibidir; Allah’ın (c.c.) emriyle ve ölçüsüyle kullanıldığında hayatı ısıtır, güç verir; ölçüsüz kullanıldığında ise yakar, yıkar.

Selam ve dua ile.